CHP Sözcüsü Faik Öztrak, partisinin genel merkezinde düzenlediği basın toplantısında gündemle değerlendirmeler yaptı.
Öztrak, Kur Korumalı Mevduat için ödenen rakamın 76 milyar TL’ye ulaştığını belirtirken, “Bu ülkede faiz lobileri, en çok Erdoğan’ı sever’ diye boşuna demiyoruz, Erdoğan ağzına ne zaman ‘faiz’ lafını alsa, faiz lobileri abat olmuştur. Çünkü Erdoğan’ın fikri başka, zikri başkadır. Bunu en iyi faiz lobileri bilir. Hükümet bu yılın ilk sekiz ayında bütçeden 174 milyar lira faiz ödemesi yapmış.” diye konuştu.
Öztrak, şu değerlendirmeleri yaptı:
“Dün Şanlıurfa Suruç’ta, bölücü teröristlerin hain saldırısında kahraman Mehmetçiğimiz İsmet Aybek şehit düştü. Şehidimize Allah’tan rahmet, kederli ailesine sabır, tüm milletimize başsağlığı diliyoruz.
Bugün Gaziler Günü… Atatürk’e ‘Gazi’ unvanı ve ‘Mareşal’ rütbesi verilmesinin de yıl dönümü. Başta büyük önderimiz Gazi Mustafa Kemal Atatürk olmak üzere ülkemizin birlik ve bütünlüğü için canını ortaya koymuş, büyük fedakârlıklar göstermiş tüm gazilerimize minnet ve şükranlarımızı sunuyoruz. Tüm gazilerimizin, Gaziler Gününü kutluyoruz.
Şunu bir kez daha hatırlatmak istiyoruz. Biliyoruz; şehit yakınlarımıza, gazilerimize ne yapsak azdır. Ama CHP iktidarında, 18 Mart Şehitler Günü’nde şehit yakınlarına, 19 Eylül Gaziler Günü’nde malul gazilerimize birer maaş ikramiye verilmesini sağlayacağız. Ayrıca eğitimden, barınmaya, sağlıktan, istihdama kadar hem şehit emanetlerimizin hem de gazilerimizin sorunlarını çözmeye talibiz.
“Tüm yatırım araçlarının getirisi, enflasyonun altında kalmış”
‘Faiz sebep, enflasyon sonuç’ safsatasıyla enflasyonu şaha kaldıranlar milletin dişinden, tırnağından artırarak yaptığı tasarrufları elinden zorla aldı, gasp etti. Bunu ben demiyorum. Sarayın ağır vesayeti altında iş gören TÜİK’in rakamları diyor. Son bir yılda; üretici enflasyonu yüzde 144. Türkiye dünya şampiyonu. Aynı dönemde; mevduatın getirisi yüzde 16, Devlet İç Borçlanma kâğıtlarının getirisi yüzde 26, Borsa İstanbul’un getirisi yüzde 103, Euro’nun getirisi yüzde 83, Amerikan dolarının getirisi yüzde 112, altının getirisi yüzde 111. Tüm yatırım araçlarının getirisi, enflasyonun altında kalmış.
Tasarruf sahibi parasını hangi adrese yatırırsa yatırsın, enflasyon tasarrufunu kemirmiş. Yemiş, bitirmiş… Milletin alın terini, emeğini, yılların çabasını eritmiş. Şahsım yönetimi; milletin elindekini, avucundakini hiç ederken, saray sosyetesini, saray yandaşlarını ve faiz lobilerini abat etmiş. Cumhuriyet tarihinde görülmemiş bir büyüklükteki serveti, vatandaşın cebinden almış, saray sosyetesine, sarayın yandaşlarına ve faiz lobilerine vermiş. Hep söylüyoruz, ‘Faiz sebep, enflasyon netice’ safsatası en çok saray yandaşlarının batmış, zombileşmiş şirketlerine ve faiz lobilerine yaradı. Bankaların kârı son bir yılda beşe katlandı. Geçen yıl temmuzda 40 milyar lira olan kâr, bu yıl 208 milyar liraya çıktı.
“Erdoğan’ın fikri başka, zikri başkadır”
‘Bu ülkede faiz lobileri, en çok Erdoğan’ı sever’ diye boşuna demiyoruz, Erdoğan ağzına ne zaman ‘faiz’ lafını alsa, faiz lobileri abat olmuştur. Çünkü Erdoğan’ın fikri başka, zikri başkadır. Bunu en iyi faiz lobileri bilir. Hükümet bu yılın ilk sekiz ayında bütçeden 174 milyar lira faiz ödemesi yapmış. Yine Nebati Bakan’ın, ‘Milletin cebinden tek kuruş çıkmayacak’ dediği ‘Kur Korumalı Mevduat’ için milletin hazinesinden ödenen faiz ise 76 milyar lira olmuş. Sadece sekiz ayda bütçeden faiz için yapılan toplam ödeme 250 milyar lira.
“Çiftçiye verilen destek, 25 milyar lirada kalmış”
Ama aynı dönemde çiftçiye verilen destek, 25 milyar lirada kalmış. Faize verilenin onda biri. Halk Bankası eliyle esnafa verilen destek 6 milyar lira. Faize verilenin kırk iki de biri. Ne diyordu şair; ‘Bu taksimi kurt yapmaz, kuzulara şah olsa…’ Tabi kurt demişken, Yaşar Kemal’in meşhur kurt hikâyesi akla geliyor. Anadolu’da kurtlar, sürüler için büyük beladır. Tüm sürüyü telef eder. Kurt dalmış sürü, bir daha iflah olmaz. Sürüsü telef olan köylü de kurdun peşini bırakmaz. Yolunu yordamını bilir. Kurdu mutlaka yakalar. Köylü yakaladığı kurda hiç işkence yapmaz. Boynuna bir çıngırak geçirir. Sırtını okşar ve kurdu salar. Kurt serbest kaldığı için başta çok sevinir. Ama boynunda çıngırakla oradan oraya koşarken bir daha hiçbir avını yakalayamaz. Yavaş yavaş açlıktan telef olup gider.
Anadolu ve Trakya köylüsünün, çiftçilerimizin feraseti yüksektir. Aşına, işine kan doğrayana nasıl davranacağını elbette çok iyi bilir. Aşını, işini elinden alanın boynuna sandıkta çıngırağı geçirir. Sırtını okşar ve geldiği yere gönderir. Tıpkı 31 Mart ve 23 Haziran yerel seçimlerinde olduğu gibi.
“Manipülatörlerin değirmenine de su taşıdılar”
Yüksek enflasyon, spekülatörlerin, manipülatörlerin paradan para kazananların bayramıdır. Hele hele kuzunun, kurda teslim edildiği Saray rejiminde olan hep küçük yatırımcıya olur. Milletimizin tasarruflarını bugün enflasyonla gasp edenler, Borsa İstanbul’u da milletin soyulup, soğana çevrildiği bir gazino haline getirdiler. Borsadaki manipülasyonlara sadece seyirci kalmadılar, manipülatörlerin değirmenine de su taşıdılar. Ekonominin başındaki bakan, bakanlığını bıraktı, yatırım danışmanlığına soyundu. Borsanın yükselişiyle böbürlendi. Kendine pay çıkardı. 11 Eylül’de Nebati Bakan küçük yatırımcıya sosyal medyada, ‘gel gel’ yaptı. Hemen ardından Borsa İstanbul tepetaklak aşağıya gitti.
“Küçük yatırımcının tasarrufu köpek balıklarına yem edildi”
Özellikle bazı kamu bankalarının, hisselerinin fiyatlarındaki dalgalanmalar; anormal demeyeceğim, anormalin de ötesi. Bu bankalar kiminle ilgili, kiminle ilişkili? Elbette Nebati Bakan ile. Nebati Bakan önce küçük yatırımcıya ‘Borsaya gel gel’ dedi. Piyasadaki köpek balıklarına ellerindeki kâğıtları yüksek kârlarla, küçük yatırımcılara satma ve kendilerini kurtarma imkânını sağladı. Kâr, köpek balıklarına giderken; zarar, küçük yatırımcıya yıkıldı. Kamu bankalarının hisselerinde yüzde 34’e varan kayıplar yaşandı. Küçük yatırımcının tasarrufu köpek balıklarına yem edildi. Millete bunun hesabını kim verecek. Bakan mı verecek, Borsa yöneticileri mi verecek?
Bu manipülasyonun vadeli işlemler ayağında saraya yakın bir aracılık şirketinin rol oynadığı yazılıp çiziliyor. Peki, bu arada Sermaye Piyasası Kurulu ne yapıyor? Hiç. Sadece seyrediyor. Ne yazık ki, artık tuzun koktuğu günlerden geçiyoruz. Ama çok az kaldı. Başta Borsada küçük yatırımcıları silkeleyen ve himaye gören manipülatörler, görevini yapmayan kurumların yöneticileri, bakanlar işbaşına geldiğimizde ciddi bir soruşturmadan geçecek. Yapılanlar kimsenin yanına kâr kalmayacak.
“Gelir son bir yılda üç kat arttı mı?”
Ülkeyi yöneten bu talan zihniyeti milletin sadece parasını, pulunu gasp etmedi. Milletin umutlarını da çaldı. Bir ev, bir araba almak artık hayal oldu. Merkez Bankası daha yeni açıkladı. Geçtiğimiz yılın Temmuz’undan bu Temmuz’a, konut fiyatlarındaki artış Türkiye genelinde yüzde 174, İstanbul’da ise yüzde 200 olmuş. Geçen yaz İstanbul’da 2 milyon liraya satılan ev bu yıl 6 milyon liraya satılıyor. Peki, memurun, işçinin, çiftçinin, esnafın geliri son bir yılda üç kat arttı mı? Elbette artmadı.
Türkiye’de konut sahiplik oranı, Erdoğan’ın ucube tek adam rejiminin düğmesine bastığı 2014’ten bu yana sürekli geriliyor. Konut sahiplik oranı, 2014’te yüzde 61,1; 2020’de yüzde 57,9’a gerilemiş. Biz, ‘Dünyada mekân, ahirette iman’ diyen bir kültürden geliyoruz. Milletin ev sahibi olma umudunu elinden alan Erdoğan, şimdi tam da seçim öncesi suçunu örtmeye, milletimize umut pazarlamaya çalışıyor. ‘Bunlar metal yorgunu. Bu hükümetin beyin ölümü gerçekleşmiş. Tükenmişlik sendromu bünyeyi ele geçirmiş.’ Çoklu organ yetmezliği var.
“Peki, 2019’da açıkladıkları proje nerede, konutlar ne oldu?”
2019’da ‘her yıl 100 bin yeni sosyal konut projesi’ dediler. Bugün ‘5 yılda 500 bin yeni sosyal konut projesi’ diyorlar. Yani, ‘benim oğlum bina okur. Döner döner yine okur.’ Yapılacak evlerin sayısı bile aynı. Tek fark evlerin taksit tutarı. 2019 sonundaki projede; taksitler 894 liradan başlıyordu. Bu projede 2280 liradan başlıyor. Taksit neredeyse üçe katlanmış. Memleketi nereye getirdiklerinin göstergesi. Peki, 2019’da açıkladıkları proje nerede? Konutlar ne oldu? Herhalde ağaca çıktı. Ağaç nerede? Balta kesti. Balta nerede? Suya düştü. Su nerede? İnek içti. İnek nerede? Dağa kaçtı. Dağ nerede? Yandı, bitti, kül oldu… Tunceli milletvekilimiz açıkladı. 2019’daki proje kapsamında Tunceli’de yapılması gereken 329 konutun daha ne ihalesi ne de yer belirlemesi yapılmış.
“Taahhüdünü yerine getiremeyen müteahhit, hesabını millete verir”
İnşaat maliyetleri uçunca kimse TOKİ’den iş almak istememiş. Alan da işi yarım bırakmış. Son dönemde TOKİ’nin Ankara, İstanbul, Şanlıurfa, Bilecik, Bingöl ve daha pek çok ilimizdeki ihaleleri iptal olmuş. Müteahhit neyi taahhüt ettiğini bilir. Taahhüdünü yerine getiremeyen müteahhit, hesabını millete verir.
Daha muhalefetteyken yönetime en fazla proje yaptıran Genel Başkan olarak, rekorlar kitabına giren Genel Başkan’ımız; burada da hükümete çözümü gösterdi. ‘Verilecekse, bu projelere Hazine Garantisi verilsin. Yeter ki vatandaşın işi görülsün. Biz bunu desteklemeye hazırız’ dedi. Akıl bizde, proje bizde ama sarayın bakanları reislerinden fırça yemekten korktukları için yine mızımaya başladılar. ‘Bizim projelerimizi çalıyorlar’ diyorlar, ter ter tepiniyorlar. Bürokratları suçluyorlar. Ayinesi iştir kişinin lafa bakılmaz.
Milletimiz merak etmesin. Müsterih olsun. Biz gelince tüm sosyal konut projelerini bitireceğiz. Daha fazlasını da yapacağız. Kimseyi dışlamamaya, garip gurebayı ev sahibi yapmaya kararlıyız. Biz bu kifayetsiz hayal tacirlerine pabuç bırakmayız.
“Tarihte ilk kez”
Bu yılın ilk yedi ayında, ödemeler dengesi istatistiklerinde kaynağı bilinmeyen finansman hareketlerinin izlendiği ‘net hata noksan’ kaleminden 24 milyar 347 milyon dolar giriş olmuş. Yine bu dönemde cari açık ise 36 milyar 672 milyon dolar. İlk yedi aydaki cari açığın üçte ikisi, kaynağını bilmediğimiz hesap hareketleriyle finanse edilmiş. Ödemeler dengesi rakamları 1992’den bu yana her ay yayınlanır. Biz, bu büyüklükte bir kaynağı belirsiz para girişiyle tarihimizde ilk kez karşılaşıyoruz. Bu çok ilginç ve kuşku uyandıran bir rekor. Özbekistan dönüşü Erdoğan’a, ‘Son zamanlarda içeriden ve dışarıdan, bu paraları nereden buluyorsunuz?’ diye yandaş medya mensupları sormuşlar. Erdoğan’ın verdiği cevap, ‘Çalışıyoruz, çalıştığınız zaman para da geliyor.’ Madem çalışıyorsunuz; bu paralar ülkeye neden bilinen, kayıt içi yollardan değil de gizli, saklı giriyor? Kimliklerini gizleyerek, paralarının kaynağını saklayarak kim, kimler para getiriyor? Neyin karşılığı getiriyor? Sarayın kibirlisi şunu hiç unutmasın: Gizlide gebe kalan, aşikare doğurur. Bu verileri hazırlayan Merkez Bankası’nın bu konuda mutlaka açıklama yapması gerekir. Bu büyüklükteki bir kaynağı belirsiz para girişi, nasıl mümkün olabildi? Bu paralar kimin parası, ne kadar güvenilir?
Nitekim 1992’den 2011’e kadar bu hep böyle olmuş. Ama 2011’den itibaren iş değişiyor. Bu tarihten sonra kaynağı belirsiz finansman girişlerinin hızlandığı ama geriye doğru yapılan düzeltmelerde bu finansmanın kaynağının nedense düzeltilmediği veya açıklanmak istenmediği anlaşılıyor. 2011 ve sonrası elbette sıradan bir tarih değil. Erdoğan’ın hayırsever İranlı iş adamının Reza Zarrab’ın Türkiye’de iş tuttuğu dönem. Bu İranlı iş bitiriciyi ‘Cari açığı finanse ediyor’ diyerek ödüllere boğdukları dönem. Ama bugün, kaynağı belirsiz para girişlerinin hacmine baktığımızda anlaşılan Türkiye’de bir değil, birkaç tane Reza Zarrab iş tutuyor. 2011’den bu yana ülkeye giren kaynağı belirsiz paranın hacmi 74 milyar dolara ulaşmış. Bu olağanüstü yüksek ve izaha muhtaç bir rakam.
İstanbul’un uluslararası mafyanın hesaplaşma mekanına dönmesi, anlaşılan boşuna değil. Gün geçmiyor ki; uluslararası mafyadan biri İstanbul’da infaz edilmesin, alışveriş merkezlerinde, restoranlarda silahlar patlamasın, çoluk çocuk, vatandaşlarımız ağır tehlikelere maruz kalmasın.
Biz bir kez daha buradan çağrıda bulunuyoruz: Bu büyüklükte kaynağı belirsiz finansman girişi nereden, nasıl oldu? Bu paralar kimin parasıdır? Merkez Bankası ve Nebati Bakan bunu kamuoyuna mutlaka açıklamalıdır. Aksi halde tüm dünya Rusya’ya ambargo uygularken bu kaynağı belirsiz para girişleri daha çok sorgulanır. Başımızı çok ağrıtır. Yerli yabancı yatırımcılar da bunu finansman kaynağı değil, ciddi bir risk kaynağı olarak; değerlendirmelerine yazarlar.
“Rezerv hesabı net 52 milyar 457 milyon dolar açık veriyor”
Erdoğan, Balkan gezisi dönüşünde uçan sarayında, gazeteci görünümlü maiyet memurlarına verdiği demeçte; Merkez Bankası kasasının borçla ayakta tutulduğunu itiraf etmişti. Borç alınan bu dövizlerin de ithalat için kullanıldığını söylemişti. Anlaşılan bizim tepkimiz üzerine danışmanları Erdoğan’ı uyarmış. Bu defa Özbekistan dönüşü, Merkez Bankası kasasında 115 milyar dolar olduğunu söyledi. Ama dostlarından aldığı borç kısmını bu defa es geçti. Ama biz bir defa daha milletimize gerçeği söyleyelim. O sözde dostlardan alınan kısa vadeli borçlar yani SWAP’lar düşüldüğünde Merkez Bankası Rezerv hesabı net 52 milyar 457 milyon dolar açık veriyor.
Bu nedenle Erdoğan, seçimden önce para bulmak umuduyla; oradan oraya koşturup duruyor. Yeri geliyor, Putin’in koluna giriyor. Yeri geliyor, dün ‘katil Esed’ dediği hakkında, keşke ‘Özbekistan’a gelseydi görüşürdüm’ diyor. Ne diyordu Erdoğan, ‘borç alan emir alır.’
Erdoğan, yine Özbekistan dönüşü, ‘Şangay İşbirliği Örgütü’ne tam üye olmak hedefimizdir’ demiş. Rusya’nın Ukrayna’yı işgali sonrasında dünya çok kritik bir süreçten geçerken, söylenen her söz daha dikkatlice tartılarak, etraflıca düşünülerek söylenmelidir. Atalarımızın dediği gibi, ‘Gırtlak dokuz boğumdur’, ‘Büyük lokma ye büyük laf söyleme’ dış politikada konuşmadan önce dokuz defa düşüneceksin. Lafını ondan sonra edeceksin. Ama sarayın kibirlisinde nerede o hassasiyet? Nerede o ciddiyet?
“Biz kutuplaşmadan değil, kucaklaşmadan yanayız”
CHP olarak biz, kral değil kuraldan yanayız. Biz otokrasiden değil, demokrasiden yanayız. Biz üstünlerin hukukundan değil, hukukun üstünlüğünden yanayız. Biz korkudan değil, özgürlükten yanayız. Biz kutuplaşmadan değil, kucaklaşmadan yanayız. Biz savaştan değil; yurtta barış, dünyada barıştan yanayız. Biz ele, el açmaktan değil; güçlü ekonomiden, katma değerli üretimden yanayız. Biz içe kapanmaktan değil, dışarıyla rekabetten ama uluslararası iş birliğinden yanayız. Biz fakirleşmekten değil, hep beraber zenginleşmekten yanayız. Biz kararların tek başına değil, istişareyle alınmasından yanayız. Biz kendimize sadakatten değil, yönetimde liyakatten yanayız. Biz tek bir kişinin değil, milletin ortak iradesinden yanayız. Biz bu kutlu mirası, kurucumuz Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ten almışız. Ve bu mirası korumakta da sonuna kadar kararlıyız.
Biz kazanacağız. Biz kazanacağız, gençlerimiz kazanacak. Biz kazanacağız esnafımız kazanacak. Biz kazanacağız çiftçimiz kazanacak. Biz kazanacağız; işçimiz, işverenimiz kazanacak. Biz kazanacağız, Türkiye kazanacak. Biz kazanacağız, 85 milyon kazanacak. Milletin Masasında belirlenecek Cumhurbaşkanı adayımız, milletimizin iradesiyle, Türkiye’nin 13. Cumhurbaşkanı olacak. TBMM’deki sandalyelerin kahir ekseriyetini millet masasındaki altı partimizin milletvekilleri dolduracak. Ve bu güzel ülke artık huzur bulacak.”
Öztrak, açıklamalarının ardından soruları yanıtladı.
Altı siyasi parti genel başkanının bir araya geldiği ‘altılı masa’nın, ortak liste üzerine çalışmasının olup olmadığına ilişkin yöneltilen soruya Öztrak, şu yanıtı verdi:
“Detayları ile ilgili açıklama, zamanı geldiğinde Genel Başkan’lar tarafından yapılır. Ama şunu görmek lazım. Bugün Millet Masası’nın etrafında oturan Genel Başkan’lar, bütün güçleriyle hem önümüzdeki seçimi kazanmak için hem de TBMM’de Anayasa’yı değiştirecek çoğunluğu sağlamak için var güçleriyle çalışıyorlar. Önümüzdeki süreçte ülkemizde yapılması gereken çok fazla iş var. Çok hızlı hareket etmek gerekiyor. Bunu yapabilmek için de Meclis’te işleri kolaylaştıracak bir çoğunluğu sağlayabilmek için şu anda her türlü model üzerinde Genel Başkan’larımız çalışıyorlar” diye yanıt verdi. (ANKA)