Antlaşma, dünya üzerindeki bütün devletlerin bir arada huzurlu ve barış içerisinde yaşamasını sağlayan, içinde düzinelerce madde yazılmış olan kâğıt parçası. Daha spesifik bir tanım yapmak gerekirse iki ya da daha çok devletin işbirliği, barış, ticaret gibi konularda kendilerince belirlediği ilke ve kurallara uymasını tescilleyen yetkili organlar tarafından onaylanmış belge ya da diplomatik araç olarak adlandırılır.
Günümüze kadar antlaşmaların genellikle bir savaşın yani çatışmanın sonucunda imzalandığını görüyoruz. Bu antlaşmalar devletlerin sınırlarını, ekonomilerini, uluslararası ilişkilerini ve ittifaklarını baştan aşağı şekillendirecek şekilde imzalanır. İşte bugün diplomasinin çok önemli bir aracı olan, dünya tarihini değiştiren ve kaderini derinden etkileyen antlaşmalara birlikte göz atıyoruz.
Dünya tarihini değiştiren antlaşmalar:
Brezilyalıların Portekizce konuşmasının ana sebebi: Tordesillas Antlaşması (1494)
Tordesillas Antlaşması imzalandığı dönemdeki popüler deniz güçlerinden olan Portekiz ve İspanya (yaklaşık 15 yıl önce Kastilya Krallığı olarak biliniyordu) arasında kabul gördü. Müzakeresini ise Papa VI. İskender (Rodrigo Borgia) üstlendi. Antlaşmanın asıl amacı Kristof Kolomb’un yolculuğunun sonucunda keşfettiği yerlere dair çıkan şiddetli tartışmaları sonlandırarak çözüme kavuşturmaktı.
Önceleri Cabo Verde Adalarının 400 km batısından geçen bir çizgi belirlenmiş ve bu çizginin batısı İspanya’ya, doğusu ise Portekiz’e bırakılmıştı. Portekiz kralının baskılarına dayanamayan Papalık, henüz keşfedilmemiş olan Amerika kıtası ve Brezilya’yı tekrardan bir sınır belirleyerek, Brezilya ve Afrika’yı Portekiz’e, Güney ve Orta Amerika’yı (Brezilya dışında) İspanya’ya verdi.
Bu sebeple Brezilya’nın ana dilinin Portekizce olduğunu söyleyebiliriz. Portekiz’in baskı yapma sebebi ise Avrupa ve Asya arasındaki ticaret yolunun sahibi olup oradan ekonomik gelir elde etmekti. Öyle de oldu ama uzun sürmedi, İngiltere ve Hollanda el birliğiyle Portekiz’i saf dışı bırakarak bu durumu bozdu. Bu arada İspanya da boş durmayarak Latin Amerika’da büyük bir imparatorluk kurmuş, maden zenginliklerinden yararlanmış, Filipinler ve Endonezya’da koloniler kurmuştur.
Otuz yıldır süren bir savaşın ardından: Westphalia Barışı (1648)
Westphalia Barışı, Roma İmparatorluğu ve Fransız Krallığı arasında 24 Ekim 1648 tarihinde imzalanmıştır. Bu barışın yani antlaşmanın en büyük özelliği ise ulus devlet kavramının açığa çıkmasıdır. Önceden uluslararası toplantılar dini bir niteliğe sahipken, bu antlaşma sayesinde devlet, savaş ve iktidar sorunlarının tartışıldığı laik bir konferans ortamı haline gelmiştir.
Ayrıca bu antlaşma Otuz Yıl Savaşları olarak adlandırılan bir dönemi de sonlandırmış ve tarihçiler tarafından modern çağın başlangıcı olarak gösterilmiştir. Çünkü hükümdarlara (monarklara) kendi halkının dinini belirleme hakkı verilmiştir. Bir diğer deyişle hükümdar hangi kiliseye mensupsa halkı da o kiliseye mensup olmuştur.
Bugünkü Amerika’nın varoluş nedeni: Paris Antlaşması (1783)
Paris Antlaşması, 3 Eylül 1783 tarihinde Büyük Britanya Krallığı ile Kuzey Amerika’daki On Üç Koloni arasındaki Amerikan Devrimini (savaşını) sonlandıracak şekilde imzalanmıştır. Bu antlaşmanın Amerika Birleşik Devletleri için özel bir tarihsel önemi vardır. Amerika Birleşik Devletleri’ndeki en eski antlaşmadır çünkü Amerika Birleşik Devletleri bu antlaşma ile bağımsızlığını kazanmış ve resmi olarak kurulmuştur. Antlaşma bugün hâlâ yürürlüktedir.
Fransızlar ve İspanyollar Amerika Birleşik Devletleri’nin kurulmasını engellemek hatta kurulsa bile ekonomik olarak zorluklar çekmesini istiyordu. Amerikalılar ve İngilizler ellerinden geleni ardına koymayarak bu antlaşma sayesinde sınırlarını genişletti ve bugünkü uluslararası güç merkezine dönüştü.
Napolyon dur artık dağıttın her tarafı: Viyana Kongresi (1814-15)
Viyana Kongresi, 9 Mart 1814 tarihinde Avrupa’nın önde gelenleri olarak Birleşik Krallık, Avusturya, Prusya, Rusya siyasi coğrafyayı ve güç dengelerini gözden geçirip düzeltmek için kendi aralarında bir ittifak kurmuş ve Napolyon Fransası’nı sürekli bozguna uğratırken gerçekleşti. Milletler arasında daha fazla çatışma ve savaş çıkmaması için Fransa’yı ve ittifak üyelerini bir araya getirdi.
Aşamalar halinde ilerleyen kongrede Fransız Devrimi sonrasında Avrupa’da ortaya çıkan sorunlara ilişkin görüşmeler yapıldı. Her ulustan temsilciler katıldı. Herkes için kabul edilebilecek hâle gelene kadar ülkelerin konumları tartışıldı. Kongrede imzalanan antlaşmalar dizisiyle birlikte ülkelerin konumu günümüzdeki sınırlara yakın yeniden şekillendi.
Bu kongre Avrupalı devletlerin aralarındaki sorunları toplantı yoluyla çözme girişimlerinin ilki ve sonucuydu. Hatta bu girişimle birlikte yaklaşık 100 yıl kadar (I. Dünya Savaşına dek) Avrupa’da hiç savaş görülmedi. Kongrenin bir diğer önemli unsuru ise kaybeden taraflara nasıl davranıldığıydı. Cezalandırıcı bir şekilde davranmak şöyle dursun siyasi yapılarının bozulmaması için taraflar ellerinden geleni yapmıştı.
Almanlar bir gecede beş parasız kaldı: Versay Antlaşması (1919)
Birinci Dünya Savaşı sonrasında Batılı müttefikler ile Almanya arasında “En güçlü kimse o hayatta kalsın” düşüncesi vardı. Tam da o sırada 28 Haziran 1919’da Versay Antlaşması imzalandı. Antlaşma Almanya için öyle kötüydü ki bununla birlikte İkinci Dünya Savaşı kaçınılmazdı. Almanya bütün deniz aşırı topraklarından vazgeçmişti. Bütün savaş gemilerini itilaf devletlerine vermiş, bundan böyle denizaltı ve uçak yapması engellenmişti. Tüm bunlar yetmezmiş gibi Almanya’dan bir de “Tamirat Borcu” adı altında savaş tazminatı istendi.
Durum böyle olunca Almanya savaşı devam ettiremeyeceği için barış antlaşmasını bu maddelere rağmen kabul etmek zorunda kaldı. Bu da İkinci Dünya Savaşı kokularını almamıza neden oldu. 1933’te iktidara gelen Adolf Hitler Versay Antlaşması’nın getirdiği askeri kısıtlamalardan kurtulmayı ilk amaç olarak belirledi. Almanya zamanla gizli bir şekilde örgütlendi ve İkinci Dünya Savaşı patlak verdi.
Sevr ve Lozan ile Osmanlı İmparatorluğu bölündü ve Orta Doğu için çok kötü bir dönem başladı. Ermeniler ve Kürtler kaybettiğini anladı. Araplar ise Suriye ve Irak gibi sözde ülkelerde sömürge altında kaldığını fark etti.